30 Temmuz 2012 Pazartesi

zzz

yazılarımın hepsini attım.
gereksiz saçma bir yığın harf kalabalığı oldukları için.
hayır çelişmiyorum.uyanıyorum.seviyorum.ama anlatamıyorum.
herşeyden önce inandıramıyorum.
ben buraya şimdi "geberiyorum ulan aşkından anlasana!" yazsam ne değişecek?
şimdiye kadar ne değişti?

ama seviyorum.
hem de çok seviyorum.

1 Haziran 2012 Cuma

24 Şubat 2012 Cuma

EN SOLUMA

Ben konuşurken, yahut dinlerken ve yahut yalnızca izlerken karşımdakinin hep sol gözüne bakarım. Onun daha aciz olduğuna ve gerçek duygularını yalnızca onun derinliklerinde yakalayabileceğime inanırım. Aslında kendi kalbimi okşayıp sakinleştirirken beynimi kandırmaya çalıştığımı kendi solumu kaçırarak yaparım. Asıl soru solun va sağın kime göre ne olduğudur aslında. Bu yüzden asıl önemli olanın benim gözümdeki sağ olduğunu söylemem kendime ki kandırmaya çalıştığım beynim küsüp geçmişine kalbime yenik düşmesin diye...
Belki de en büyük yanlışım olmasının sebebi en büyük yanlışımın onun gerçekten sol gözüne bakmamış olduğumdur.

Ve en büyük hayal kırıklığım...

SOL YANIMDADIR


KOYU SOLCUDUR


ve ÇOĞUNLUĞUN AKSİNE SOL GÖZÜNÜ KIRPAR MUZİPCE GÜLÜMSERKEN...

Solunu kurcalamadan inanmak istememdendir dudaklarından dökülenlere hala, hala ve hala ona yazıyor olmam anlamsızca(!)

Ah! Bilsem bunları duyacağını; işte o zaman dev gibi bir huzura teslim ederim bedenimi hiç düşünmeden sol yanağına patlamış bir tokat gibi canını acıttığını hayal ederken...
Sol elimi kandırdın sen. Avucuna alır izlerdin. Bilesin ki ondandır sana bu sağımdan gelen.
Vefa borcumu mudur bu?-ki var mıdır sen gibi bir vefasıza bilmem?


SEN SOLUMUN EN BÜYÜK ACISI


SEN SOLUMDAN GİDEN


SEN SOLUMU SOLUNDAN ACIMASIZCA SİLEN

En sol sabahın, en parlak güneşinde, sol gözünde gözyaşımı hisset diye...

16 Şubat 2011 Çarşamba

...

Baktı gözlerime ve "anlıyorum" dedi."Anlıyorum" demek "sorununu anlıyorum ve çözüme ulaştırmak için elimden geleni yapıyorum" demekti oysa...Ama o beni anlamıyordu aslında.Anladığını sanıyordu yahut bir deli olduğumu düşünüp örtbas etmeye çalışıyordu.Her zaman ki gibi yanlış kelimeler seçiyordu.

Acaba sadece yanlış kelimeler miydi sorunumuz? Yoksa benim bilinçaltımda köklenmiş yaban otları mıydı da ben farketmeden kişiliğimden sapmış yolumu araken onu yanlış yolda buluyordum?Neydi beni bu kadar saptıran? Yine onların pisliklerinde yüzerken paranoya yapmış olabilir miydim? Ve yine onların pisliklerinde mi kaybolmuştum ben?

Tüm bunlar sadece birkaç saniyede geçmişti beynimin büyük gayretle yaşamda kalan o küçük parçasından ve ben yine tek bir kelime daha duymamak için yanıtladım: "özür dilerim"

Oysa özür dilemem gereken birşey yoktu.Tamam olabilirdi,kaldı ki özür dilemeyi iyi bilen biriydim...Ama bu defa yoktu! Belki sadece birkaç dakika kadın olmayı denese,(hayal etmesi de yeterli) evet,beni gerçekten anlayabilirdi.sokakta,trafikte,işte,okulda,pazarda,manavda...dairesinin kapısında bile karşı komşusunun tacizine maruz kalabileceğini bir kere hayal etse...belki o zaman beni anlayabilirdi...Ama anladığı benim hissettiklerimin sadece fragmanı olabilirdi yine de...Razıydım...Düşünmesi yeterliydi...

Bencil olmak doğamızda var biliyorum.Bencil değilim diyen yalan söyler.Kim hoşlanmaz ki beğenilmekten ve bunun dile getirilmesinden?Yani sen,"anlıyorum" derken bencillik etmiş olmuyor musun biraz? Elbette ki buna kızmam kendimle çelişmemdir -ki kızmadım,kızamam da...Ama bu defa anlama beni n'olur? "Anlayamam" de.
"anlayamıyorum"de...Temizlenmesi mümkün olmayan pislikler için bana umut verme!
"Anlıyorum" deme...

29 Ağustos 2010 Pazar

ACILAR DEFTERİ

Bir defterim vardı.Her ergen gibi anılarımı , günlerimi , içgüdüsel hareketlenmelerimi , bugün herkesle paylaşabildiğim bu gibi yazılarımı ve acılarımı...evet evet acılarımı paylaştığım bir defterim...
Vardır ya herkesin bi anlam yükleyip aptalca güvenip 'tek dostumsun.senden baska kimse anlamıyor beni(!)'dediği...işte o defterden benim de vardı.belli bi döneme kadar sadece aşklarımı , en fazla aşk acılarımı yazdım ben o deftere.Ta ki aptal bir insan müsveddesi Allah vergisi bir uzvuyla , değil küçük , bütün dağları o yaratmışçasına fikrimi bile sormadan bütün hayatımı delip geçene kadar...İliklerime kadar vücudumun her zerresine tecavüz denen o teorik hastalıklı planlarını uygulamaya dökene kadar...O defter artık aşklarımı değil , tüm ızdıraplarımı paylaşmaya başlamıştı benimle.Aslında herkesin bildiği sırlarımı en sessiz şekliyle dinleyen bir dost...ya da ben öyle sanmıştım...HERNEYSE...Meğer haykırışlarımın biruyuşturucu gibi zihnimden çıkıp , dudaklarıma uğramadan kalbimi sızlattıktan sonra gidip parmaklarımdan dökülenleri her seferinde babamla paylaşıyormuşum...Herşeyden haberi olan , iyi olmam için çırpınan , benimle birlikte kendisi de kafayı bozan babam toplumun ahlak dediği genel sınırlarına yenik düşmüş , acılarımı(!) ahlaksız bulmuş ve çekinmediğim tek şeyi ; defterimi düşüncesizce parçalayıp çöpe atmıştı...Parçalarını tesadüfen çöp kutusunda bulup toplamaya çalışırken farkettim ki benim hayatım buydu...Bu kadardı işte...bir çöp kutusunun yarısını bile doldurmayacak hassas incecik kağıt parçalarından başka birşey değildim.Kirlenmiştim ve içinde bulunduğumuz toplumun(!) en değersiz varlıklarından biriydim artık!
Belki de iyi bile olmuştur...Tüm bunları farketmem kaybedecek birşeyim olmadan hayata sıfırdan başlayabilmemi sağladı.İnsan sandığım o aşağılık mahlukların aslında egolarına yenik düşmüş ve  herşeyden önce kendi beyinlerine tecavüz etmiş et yığınlarından nasıl korkmamam gerektiğini öğrendim...Artık hiç kimse , (babam da dahil) engel olamaz yazdıklarıma...
Benim adım Lavinia...